Herşey Kadınca

Evin hanımı alışveriş merkezlerinden beri gelmiyordu. Nerede yeni bir mağaza açılmışsa hep oradaydı. Sık sık evin eşyalarını değiştiriyor, moda olan her şeye yetişmek için adeta koşturuyordu. Eşi ise sürekli:

“Bu harcamalarına nasıl para yetiştireceğim? Bu tatminsizlik niye?” diyor; ama o, bildiğinden geri kalmıyordu. Bu sebepten sürekli tartışıyorlardı. Ne yazık ki, sayısız aile var bu kıskacın içinde olan. Gerek görsel ve yazılı basın, gerekse reklamlar, insanları sürekli tüketime zorluyor. Bilhassa kadın, tüketim dünyasının kurbanı oluyor. Elindekilerle yetinmiyor. Eşini maddi isteklerle boğuyor. Üç-beş parça eşya için evinin ve yuvasının huzurunu kaçırıyor. Maalesef günümüzde zorunlu olmayan ihtiyaçlar, zorunlu sırasını almıştır. Lüks, gösteriş ve rahat yaşama isteği, çağımız insanının hastalığı olmuştur. Eskiden birkaç maddeye duyulan ihtiyaç, yirmilere, yüzlere çıkmıştır.

Bu sebeple, kimi kadınların aşırı istekleri erkeği zor duruma düşürüyor. Özellikle erkeğin maddi gücü yeterli değilse, daha büyük bir problem oluyor. Uzmanlar maddeye aşırı önem veren kadının psikolojisine eğildiklerinde, eşinde aradığı sevgiyi bulamayan kadınların, bu boşluğu maddi şeylerle doldurmaya çalıştıklarını görüyorlar. Çünkü kadınlar sevildiğini hissetmek istiyorlar.

Aşırı istekleri ve alışveriş hastalığı karşısında, “Ben sana güç yetiremiyorum” diyerek tartışmak, sorunu çözmüyor. Prof. Nevzat Tarhan, kadının bu durumunu anlatırken, “karşılanmayan sevgi açlığının yerini doldurmak için eşinden öç alma” olarak tarif ediyor. Demek ki, çözüm sevgi anahtarında. Evet, sevgi, gönül kapılarını açan bir anahtardır. Yeter ki o anahtar kullanılsın. Fakat bazı eşler o anahtarı ya hiç kullanmıyor ya da kullanmakta cimri davranıyorlar. Eşinin kalp sarayının kapısını açmayı denemiyorlar. Haliyle o zaman devreye eşyalar, mağazalar giriyor.

______Bir ankete göre, İngiliz kadınların yüzde 86`sı hiç giymedikleri kıyâfetler için mağaza kasalarına tam 10 milyar dolar para bırakıyorlar.” (Sabah Gazetesi)
* * *
Çukurova Üniversitesi Mediko-Sosyal uzmanlarından Psikiyatr Dr. Sabri Yurdakul, “İnsanın ihtiyaçlarının ötesinde ve ekonomik yönden kendisini zora sokacak şekilde alışveriş yapmasının” alışveriş hastalığı olduğunu belirtiyor.
Hastalığın en büyük özelliğinin bir anda kriz gibi alışveriş tutkusunun başlaması olduğunu vurgulayan Psikiyatr:
“Hastalar, «param var mı? yok mu?» diye düşünmeden önüne gelen her şeyi satın alır, alışveriş yapamadığı zaman da çok büyük sıkıntı duyar, kendisini kötü hisseder.” Diyor.*
*“Yapılan araştırmalar ve pratikte hasta başvurularıyla yaşadığımız tecrübeler, bu hastalığın yüzde 90`ının kadınlarda görüldüğünü ortaya koyuyor. Alışveriş*hastası için alınanların çeşidi hiç önemli değildir, önemli olan bir anda çılgınca satın almaktır. Evinde giyemeyeceği kadar kıyafeti bulunan bir kadın ile belki hiç işine yaramayacak özellikleri olan bilgisayarlara büyük paralar yatıran bir erkek bu hastalığın belirtilerini taşıyor olabilir.”
*Yurdakul, alışveriş hastalığının en büyük özelliklerinden birinin de kişinin bir anda karar verip önceden hiç aklında olmayan eşyaları alması olduğunu vurgulayarak, şöyle devam ediyor:
“Meselâ, evden çıkarken mağazaya gidip bir bluz almayı planlayan bir kadın, mağazaya girdiğinde 3 etek, 2 kazak, 4 çorap, bir palto ve iki de gömlek alıyor. Ama asıl almak için gittiği bluzu almadan çıkabiliyor ve hesabı gördüğünde bir anda, «Ben ne yaptım!» diye düşünüyorsa, bu alışveriş hastalığının bir belirtisi olabilir. Kredi kartı gibi sanal ortamda para harcanması da bu hastalığın varlığını sürdürmesine yol açan bir durumdur. Cebinde para olmadığında alışverişi sonlandırabilecek bir insan, o anda yanında para olmadığı ve borçlanarak para harcayabildiğinde hesapsızca satın alabilmektedir. Kredi ekstreleri geldiğinde problemler başlamakta ve kimi zaman kredi kartı mağdurları dediğimiz kişiler ortaya çıkabilmektedir.”
** * *
Tüketim kültürü, yeni/modern hayat tarzının bir ürünü… Dünya ölçeğinde kapitalist felsefe, sanayileşme, serbest piyasa ekonomisi, küreselleşme, hızla gelişen teknolojiye ilâveten “tüketmenin imajının iyileşmesi”, insanları birer “alışveriş hastası” hâline getirmiş durumda…
Yukarıda sayılan sebeplere ilâve edilebilecek daha bir çokları çıkabilir. Ama bugün gelinen noktada sonuç pek değişmiyor. “Günümüz insanı yoğun bir kaygı içinde yaşıyor ve tükettiği ölçüde mutlu olabildiğini zannediyor. Çağımızın insanı, doymak bilmezliği, yeme-içme, satın alma, vitrin bakma açgözlülüğüyle aşırı kaygılı nevrotik kişiliğe bürünüyor. Genel olarak nevrotik kişiliğin yanında tüketmek ve alışverişle bağlantılı olan birçok ruhsal rahatsızlıklardan söz edilebilir. Alışveriş iştahı, sahip olma hırsı, tüketim eşyalarına-nesnelerine düşkünlük, aşırılık, kontrolsüz biçimde ve dizginlenemiyorsa rahatsızlık haline gelmiş demektir.
Eşya Fetişizmi, Eşya Tutkunluğu, Alışveriş Bağımlılığı (Oniamani), Post-travmatik Alışveriş Rahatsızlığı, Obsessif-Kompolsif Alışveriş Bozuklukları gibi psikolojik sorunlar, “tüketici patolojileri” olarak sayılabilmektedir.
Amerikan Psikiyatri Derneği, alışveriş sendromunu “Obsessif Kompolsif Bozukluklar (takıntılı satınalma durumu) listesine aldı. Önüne geçilemez alışveriş tutkusuyla tüketiciler alışveriş yaparlarken geçici olarak mutlu olabilmekte, fantezilerini gerçekleştirebilmekte, bittiğinde ise birden bire çökmekte ve mutsuz olmaktadır. Bu gibi rahatsızlıklardan biri olarak “bağımlılık” durumunda, bireyin kendini gerçekleştirmek için tüketiyor olması yerine, bireyin kendisi tüketim tarafından tüketilmektedir.”*(Yavuz Odabaşı, Tüketim Kültürü)
* * *
Karşı konulması zor bir dürtüdür alışveriş!.. Bir süre sonra sadece cüzdanları boşaltmakla kalmıyor, kişinin tüm hayatını alt üst ediyor. Etiketleri henüz sökülmemiş pantolonlar, elbiseler, tişörtler, gömlekler dolabında gözüne ilişen her yeni kıyafetin ruhunu okşadığını hisseder insan…
* * *
Kredi kartında borç yükü yüksek kişilerin cinsiyete göre dökümünü veren bir istatistik yok. Ama erkekler dünyasında, kredi kartı probleminin esas sorumlusunun kadınlar olduğu yönünde genel bir önyargı var. Erkeklerin avcılık yapıp et ihtiyacını karşıladığı binlerce yıl öncesinde, kadınlar da çocuklara bakıp çevreden diğer gıda maddelerini toplardı. O günden bu güne toplayıcılık zamanla alışveriş faaliyetine dönüştü. Bir alışveriş merkezinin kapısından giren erkek bir iki mağazaya uğrayıp 10 dakikada alışverişini tamamlıyor. Kadınlarda ise bu süre ortalama olarak iki saate yaklaşıyor. Bu alışveriş merakına rağmen, kadınlar aşırı harcamaların ve hızla artan kredi kartı borçlarının başlıca sorumlusu değil. Çünkü ihtiyaca bağlı olmadan yapılan alışveriş oranı erkeklerde de epey yüksek düzeylere yükseliyor.
* * *
Satın Almama Günü
Modern dünya, alışveriş çılgınlığından o kadar bıkmış durumda ki, nihayet Kanadalı bir grafik sanatçısı (Ted Dave), 1992 yılında çıkıp “24 saat boyunca hiçbir şey satın almamak” üzere bir gün icad etmiş. Bu gün, sekiz-dokuz yıl içinde Hollanda, İngiltere, ABD, Kanada, Finlandiya, Polonya, Slovenya, Kuzey İrlanda, İsveç, Norveç, Yeni Zelanda ve Japonya gibi pek çok ülke tarafından kabul görmeye başlamış.
Satın Almama Gününün gâyesi, sadece bir gün boyunca insanları alışverişten uzaklaştırmak değil!.. Temel hedef, özellikle medya aracılığıyla topluma yerleşen tüketim kültürüne karşı bir set oluşturmak!.. Özellikle gelişmiş ülkelerdeki tüketim bağımlılığına karşı sâde ve kontrollü bir hayat sürmek!..
*
Tüketim İçin Gerekli Olan Boş Zaman
Boş zaman, mesâî dışında kalan zamandır. Kişinin istediğini yapabileceği, iş sorumluluk ve bağlarının olmadığı zamandır. Böylece kişi, iş hayatının gerginliğinden çıkar, gevşer, rahatlar ve kendini salıverir.
Tüketim toplumlarında, bu boş zamanı doldurmak için çok ciddî bir planlama ve yatırım göze çarpar. Bu toplumlarda insanların boş zamanlarını “hoşça” geçirecekleri, oyun ve eğlence sektörü, alışveriş mağazaları, seyahat ve gezi programları kapitalizmin yeni gözdesidir. İş hayatıyla verdiği parayı, boş zamanları değerlendirmekle geri toplar.
Tüketici, kendisini bu boş zamanı değerlendirme faaliyetlerinden “zevk almak” zorundaymış gibi hisseder. Böylece o, keyifli, mutlu, övülen, baştan çıkan bir fert olmalıdır. Onun toplum içindeki varlığı,*alışveriş yapmakla, alışveriş mekânlarında gezinmekle, çeşitli marka ve sembolleri toplamakla ortaya çıkar. Tüketimcilikte geri kalmak, mutsuzluğa davetiye çıkarır. Bu yüzden daha fazla tüketmek ve bu yolla daha fazla mutluluk üretmek, ferdin adeta vatandaşlık ödevidir.*(Daha geniş bilgi için bkz: Ömer Aytaç, “Tüketimcilik ve ****laşma Kıskacında Boş Zaman”, Kocaeli Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi 11- 2006/1:27-53)

kadin kaban



Evin hanımı alışveriş merkezlerinden beri gelmiyordu. Nerede yeni bir mağaza açılmışsa hep oradaydı. Sık sık evin eşyalarını değiştiriyor, moda olan her şeye yetişmek için adeta koşturuyordu. Eşi ise sürekli: 

“Bu harcamalarına nasıl para yetiştireceğim? Bu tatminsizlik niye?” diyor; ama o, bildiğinden geri kalmıyordu. Bu sebepten sürekli tartışıyorlardı. Ne yazık ki, sayısız aile var bu kıskacın içinde olan. Gerek görsel ve yazılı basın, gerekse reklamlar, insanları sürekli tüketime zorluyor. Bilhassa kadın, tüketim dünyasının kurbanı oluyor. Elindekilerle yetinmiyor. Eşini maddi isteklerle boğuyor. Üç-beş parça eşya için evinin ve yuvasının huzurunu kaçırıyor. Maalesef günümüzde zorunlu olmayan ihtiyaçlar, zorunlu sırasını almıştır. Lüks, gösteriş ve rahat yaşama isteği, çağımız insanının hastalığı olmuştur. Eskiden birkaç maddeye duyulan ihtiyaç, yirmilere, yüzlere çıkmıştır. 

   Bu sebeple, kimi kadınların aşırı istekleri erkeği zor duruma düşürüyor. Özellikle erkeğin maddi gücü yeterli değilse, daha büyük bir problem oluyor. Uzmanlar maddeye aşırı önem veren kadının psikolojisine eğildiklerinde, eşinde aradığı sevgiyi bulamayan kadınların, bu boşluğu maddi şeylerle doldurmaya çalıştıklarını görüyorlar. Çünkü kadınlar sevildiğini hissetmek istiyorlar. 

  Aşırı istekleri ve alışveriş hastalığı karşısında, “Ben sana güç yetiremiyorum” diyerek tartışmak, sorunu çözmüyor. Prof. Nevzat Tarhan, kadının bu durumunu anlatırken, “karşılanmayan sevgi açlığının yerini doldurmak için eşinden öç alma” olarak tarif ediyor. Demek ki, çözüm sevgi anahtarında. Evet, sevgi, gönül kapılarını açan bir anahtardır. Yeter ki o anahtar kullanılsın. Fakat bazı eşler o anahtarı ya hiç kullanmıyor ya da kullanmakta cimri davranıyorlar. Eşinin kalp sarayının kapısını açmayı denemiyorlar. Haliyle o zaman devreye eşyalar, mağazalar giriyor.

______Bir ankete göre, İngiliz kadınların yüzde 86`sı hiç giymedikleri kıyâfetler için mağaza kasalarına tam 10 milyar dolar para bırakıyorlar.” (Sabah Gazetesi)
* * *
Çukurova Üniversitesi Mediko-Sosyal uzmanlarından Psikiyatr Dr. Sabri Yurdakul, “İnsanın ihtiyaçlarının ötesinde ve ekonomik yönden kendisini zora sokacak şekilde alışveriş yapmasının” alışveriş hastalığı olduğunu belirtiyor.
Hastalığın en büyük özelliğinin bir anda kriz gibi alışveriş tutkusunun başlaması olduğunu vurgulayan Psikiyatr:
“Hastalar, «param var mı? yok mu?» diye düşünmeden önüne gelen her şeyi satın alır, alışveriş yapamadığı zaman da çok büyük sıkıntı duyar, kendisini kötü hisseder.” Diyor.*
*“Yapılan araştırmalar ve pratikte hasta başvurularıyla yaşadığımız tecrübeler, bu hastalığın yüzde 90`ının kadınlarda görüldüğünü ortaya koyuyor. Alışveriş*hastası için alınanların çeşidi hiç önemli değildir, önemli olan bir anda çılgınca satın almaktır. Evinde giyemeyeceği kadar kıyafeti bulunan bir kadın ile belki hiç işine yaramayacak özellikleri olan bilgisayarlara büyük paralar yatıran bir erkek bu hastalığın belirtilerini taşıyor olabilir.”
*Yurdakul, alışveriş hastalığının en büyük özelliklerinden birinin de kişinin bir anda karar verip önceden hiç aklında olmayan eşyaları alması olduğunu vurgulayarak, şöyle devam ediyor:
“Meselâ, evden çıkarken mağazaya gidip bir bluz almayı planlayan bir kadın, mağazaya girdiğinde 3 etek, 2 kazak, 4 çorap, bir palto ve iki de gömlek alıyor. Ama asıl almak için gittiği bluzu almadan çıkabiliyor ve hesabı gördüğünde bir anda, «Ben ne yaptım!» diye düşünüyorsa, bu alışveriş hastalığının bir belirtisi olabilir. Kredi kartı gibi sanal ortamda para harcanması da bu hastalığın varlığını sürdürmesine yol açan bir durumdur. Cebinde para olmadığında alışverişi sonlandırabilecek bir insan, o anda yanında para olmadığı ve borçlanarak para harcayabildiğinde hesapsızca satın alabilmektedir. Kredi ekstreleri geldiğinde problemler başlamakta ve kimi zaman kredi kartı mağdurları dediğimiz kişiler ortaya çıkabilmektedir.”
** * *
Tüketim kültürü, yeni/modern hayat tarzının bir ürünü… Dünya ölçeğinde kapitalist felsefe, sanayileşme, serbest piyasa ekonomisi, küreselleşme, hızla gelişen teknolojiye ilâveten “tüketmenin imajının iyileşmesi”, insanları birer “alışveriş hastası” hâline getirmiş durumda…
Yukarıda sayılan sebeplere ilâve edilebilecek daha bir çokları çıkabilir. Ama bugün gelinen noktada sonuç pek değişmiyor. “Günümüz insanı yoğun bir kaygı içinde yaşıyor ve tükettiği ölçüde mutlu olabildiğini zannediyor. Çağımızın insanı, doymak bilmezliği, yeme-içme, satın alma, vitrin bakma açgözlülüğüyle aşırı kaygılı nevrotik kişiliğe bürünüyor. Genel olarak nevrotik kişiliğin yanında tüketmek ve alışverişle bağlantılı olan birçok ruhsal rahatsızlıklardan söz edilebilir. Alışveriş iştahı, sahip olma hırsı, tüketim eşyalarına-nesnelerine düşkünlük, aşırılık, kontrolsüz biçimde ve dizginlenemiyorsa rahatsızlık haline gelmiş demektir.
Eşya Fetişizmi, Eşya Tutkunluğu, Alışveriş Bağımlılığı (Oniamani), Post-travmatik Alışveriş Rahatsızlığı, Obsessif-Kompolsif Alışveriş Bozuklukları gibi psikolojik sorunlar, “tüketici patolojileri” olarak sayılabilmektedir.
Amerikan Psikiyatri Derneği, alışveriş sendromunu “Obsessif Kompolsif Bozukluklar (takıntılı satınalma durumu) listesine aldı. Önüne geçilemez alışveriş tutkusuyla tüketiciler alışveriş yaparlarken geçici olarak mutlu olabilmekte, fantezilerini gerçekleştirebilmekte, bittiğinde ise birden bire çökmekte ve mutsuz olmaktadır. Bu gibi rahatsızlıklardan biri olarak “bağımlılık” durumunda, bireyin kendini gerçekleştirmek için tüketiyor olması yerine, bireyin kendisi tüketim tarafından tüketilmektedir.”*(Yavuz Odabaşı, Tüketim Kültürü)
* * *
Karşı konulması zor bir dürtüdür alışveriş!.. Bir süre sonra sadece cüzdanları boşaltmakla kalmıyor, kişinin tüm hayatını alt üst ediyor. Etiketleri henüz sökülmemiş pantolonlar, elbiseler, tişörtler, gömlekler dolabında gözüne ilişen her yeni kıyafetin ruhunu okşadığını hisseder insan…
* * *
Kredi kartında borç yükü yüksek kişilerin cinsiyete göre dökümünü veren bir istatistik yok. Ama erkekler dünyasında, kredi kartı probleminin esas sorumlusunun kadınlar olduğu yönünde genel bir önyargı var. Erkeklerin avcılık yapıp et ihtiyacını karşıladığı binlerce yıl öncesinde, kadınlar da çocuklara bakıp çevreden diğer gıda maddelerini toplardı. O günden bu güne toplayıcılık zamanla alışveriş faaliyetine dönüştü. Bir alışveriş merkezinin kapısından giren erkek bir iki mağazaya uğrayıp 10 dakikada alışverişini tamamlıyor. Kadınlarda ise bu süre ortalama olarak iki saate yaklaşıyor. Bu alışveriş merakına rağmen, kadınlar aşırı harcamaların ve hızla artan kredi kartı borçlarının başlıca sorumlusu değil. Çünkü ihtiyaca bağlı olmadan yapılan alışveriş oranı erkeklerde de epey yüksek düzeylere yükseliyor.
* * *
Satın Almama Günü
Modern dünya, alışveriş çılgınlığından o kadar bıkmış durumda ki, nihayet Kanadalı bir grafik sanatçısı (Ted Dave), 1992 yılında çıkıp “24 saat boyunca hiçbir şey satın almamak” üzere bir gün icad etmiş. Bu gün, sekiz-dokuz yıl içinde Hollanda, İngiltere, ABD, Kanada, Finlandiya, Polonya, Slovenya, Kuzey İrlanda, İsveç, Norveç, Yeni Zelanda ve Japonya gibi pek çok ülke tarafından kabul görmeye başlamış.
Satın Almama Gününün gâyesi, sadece bir gün boyunca insanları alışverişten uzaklaştırmak değil!.. Temel hedef, özellikle medya aracılığıyla topluma yerleşen tüketim kültürüne karşı bir set oluşturmak!.. Özellikle gelişmiş ülkelerdeki tüketim bağımlılığına karşı sâde ve kontrollü bir hayat sürmek!..
*
Tüketim İçin Gerekli Olan Boş Zaman
Boş zaman, mesâî dışında kalan zamandır. Kişinin istediğini yapabileceği, iş sorumluluk ve bağlarının olmadığı zamandır. Böylece kişi, iş hayatının gerginliğinden çıkar, gevşer, rahatlar ve kendini salıverir.
Tüketim toplumlarında, bu boş zamanı doldurmak için çok ciddî bir planlama ve yatırım göze çarpar. Bu toplumlarda insanların boş zamanlarını “hoşça” geçirecekleri, oyun ve eğlence sektörü, alışveriş mağazaları, seyahat ve gezi programları kapitalizmin yeni gözdesidir. İş hayatıyla verdiği parayı, boş zamanları değerlendirmekle geri toplar.
Tüketici, kendisini bu boş zamanı değerlendirme faaliyetlerinden “zevk almak” zorundaymış gibi hisseder. Böylece o, keyifli, mutlu, övülen, baştan çıkan bir fert olmalıdır. Onun toplum içindeki varlığı,*alışveriş yapmakla, alışveriş mekânlarında gezinmekle, çeşitli marka ve sembolleri toplamakla ortaya çıkar. Tüketimcilikte geri kalmak, mutsuzluğa davetiye çıkarır. Bu yüzden daha fazla tüketmek ve bu yolla daha fazla mutluluk üretmek, ferdin adeta vatandaşlık ödevidir.*(Daha geniş bilgi için bkz: Ömer Aytaç, “Tüketimcilik ve ****laşma Kıskacında Boş Zaman”, Kocaeli Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi 11- 2006/1:27-53) 

Blogger tarafından desteklenmektedir.